İsrail’de 18 ay önce muhalefetin birlik ederek adeta referanduma çevirdiği seçimle iktidardan giden Benyamin Netahyahu başbakan olarak geri döndü. 1 Kasım seçimlerinden aşırı sağcı bloğuyla birlikte muzaffer çıkan Netanyahu, Cumhurbaşkanı İzak Herzog tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi. Yolsuzluk davalarıyla sarsılmış Netanyahu hakkında kesinleşmiş hüküm yokken, 120 sandalyeli Knesset’te 64 sandalyeyi garantileyerek hükümeti kurmasının yolu açıldı.
‘Ulusal uzlaşı‘ sözü veren Netanyahu’nun Dini Siyonist Parti (RZP), Birleşik Tevrat Yahudiliği (UTJ) ve Shas’tan oluşan aşırı sağcı blokunda Yahudi Gücü (Otzma Yehudit) partisinin lideri ve ‘İsrail’in gelmiş geçmiş en aşırı sağcı siyasetçisi’ olarak nitelenen Itamar Ben-Gvir’in yer alacağı iddiaları konuşuluyor. Sık sık El Aksa’daki Harem-i Şerif’e gitmenin yanında Filistin Yönetimi’nin feshedilmesi ve Batı Şeria’nın ilhak edilmesini savunan Ben-Gvir’in polislerden sorumlu bakanlığa talip olması ABD’deki Biden yönetimini de rahatsız ediyor. Kısa süre önce durum Herzog’un açık kalan mikrofon sayesinde ortaya serilen “Bir ortağınız var, çevremizdeki tüm dünyayı korkutup endişelendiriyor. Bunu kendisine de söyledim” sözleriyle yansımıştı.
Netanyahu rahatlıkla kurması beklenen hükümetinin İsrail iç ve dış politikası açısından ne gibi değişiklikler yaratacağını Oda TV yazarı Rafael Sadi ile konuştuk.
‘3.5 senede beş seçimin maliyeti 4.2 milyar dolar, bundan birileri para kazandı’
Rafael Sadi’ye göre, İsrail’de 3.5 senede düzenlenen beş seçimin maliyeti yaklaşık 4.2 milyar dolar ve bundan ‘birileri para kazandı’. Netanyahu’nun yeniden kazanmasında katılımın etkili olduğunu söyleyen Sadi, 64 vekille sağlam bir koalisyon ufukta görünse de İsrail siyasetinde hiçbir şeyin cepte olmayacağını ekledi:
“Bir fotoğraf sunmak istiyorum, 3.5 senede beş tane seçim ve maliyeti 15 milyar İsrail şekeli, bu da yaklaşık 4.2 milyar dolar demek. Bu parayla devlet isterse aşağı yukarı 80 bin konut inşa edebiliyor. Yani bu para resmen çöpe atıldı. Bu tamamen de çöpe atılmadı, birileri bu paraları kazandı. Matematikte bir hesap vardır, artılar daima eksilere eşittir, birileri kaybederken birileri kazanır. Halkın tamamı kaybetmiştir ama oy kutularını basan herkesin bir payı var bu işte, herkes birazdan fazla para kazandı. Millet sanki uyandı gibi bir hava vardı seçim öncesinde. Bütün partiler, liderler, yetkililer ‘İnsanlara gidin oyunuzu kullanın’ dediler. Çünkü herkes biliyor ki o kullanılmayan oyların sonuca etkisi çok büyüktür ve nitekim sonuç çok farklı çıktı. O fark yüzde 8 gibi bir şey ama berabere olan bir maçta dört milletvekili fazla çıkarmak fark yaratıyor. Bu sefer Netanyahu’nun dibinde 64 milletvekili var. Ama İsrail’de de dünyada da hiçbir şey cepte değildir çünkü her şey pazarlığa bağlıdır.”
‘İsrail halkı arasında ABD karşıtı bir garez ve rahatsızlık durumu yaşanıyor’
Hükümette Ben-Gvir’in olası rolü konuşulurken aşırı sağcılığından endişelenenler olduğunu aktaran Sadi, ABD’nin de bu endişelere sahip olmasının İsrail’de tepki yarattığını belirti. Sadi’ye göre, “İsrail halkı da Amerika’nın bu duruma karışıyor olmasından rahatsız”:
“14 milletvekili olan bir ittifak var, başında da herkesin faşist dediği Ben-Gvir var. Cazgırdır. Hükümet işlemeye başlayınca aşırı sağcı mı göreceğiz ama endişe var. Bundan rahatsız olabilecekler endişeleniyor. En fazla endişelenen Amerika. İsrail halkı da Amerika’nın karışıyor olmasından rahatsız oluyor. ‘Oyları biz kullandık, Amerika mı karar verecek kime bakanlık verilip verilmeyeceğini. Para veriyorlar, versinler ama biz de onlara bir şeyler veriyoruz’ diyorlar. Öyle bir Amerikan karşıtı bir garez durumu da oluşuyor.”
‘İnsanlar Araplar ile koalisyon yapılmasını istemedikleri bir partiye oy vermemeye karar verdi’
Sadi’ye göre Netanyahu bloğunun kazanmasında İsraillilerin liberal, milliyetçi ve Arap siyasileri buluşturan eski hükümetinden duyulan rahatsızlık etkili oldu. İsrail parlamentosuna giren Arap siyasiler içinde ‘İsrail bayrağı benim için paçavradır’, ‘milli marş söylenirken ayağa kalkmam’, ‘askerler katildir’ diyen vekillerin bulunduğu bir ortamda Ben-Gvir’in de geniş propaganda alanı bulduğunu söyleyen Sadi, bunların ‘Yeter ki Bibi olmasın’ ittifakına oy verilmemesinde etkili olduğunu dile getirdi:
“Ben-Gvir veya Dini Siyonizm ittifakı 14 milletvekiliyle gelmesinin nedenlerinden en önemlisi, Araplar. Filistin olmadı şimdiye kadar, o yüzden kendine Filistinli diyenler beni rahatsız etmez. Hangi ismi koyarlarsa koysunlar bu insanlar İsrail veya Ortadoğu topraklarında yaşayan Araplar. Birileri Suriyeli, birileri Ürdün, birileri Mısırlı. Ama bugün isterlerse Filistinli olsunlar, İsrail topraklarında yaşayanların İsrail vatandaşı olduğu, pasaportu taşıdıklarını hepimiz biliyoruz. Bu adamlar da İsrail vatandaşı olarak parlamentoya girdiler. Bu adamlar İsrail düşmanı gibi söylemlerde bulunuyorlar, demokrasi amenna ama karşı tarafta da buna tepki olmayacak anlamına gelmez. Onlar için de demokrasi var. Onlara karşı olanların da söz söyleme özgürlüğü vardır. Ben-Gvir bu söz söyleme özgürlüğünü çok iyi kullandı ve propagandasını yaptı. İnsanlar ister kendine Filistinli diyen Araplar ile İsrailli Araplar olsun, aralarında ‘İsrail bayrağı benim için paçavradır’ diyen bir beyefendi var. Parlamento içinde başka biri ‘İsrail milli marşı söylendiğinde ben ayağa kalkmam’ diyor. Yine başka biri parlamento kürsüsünde ‘İsrail askerleri katildir’ diyor. Onlar bunları deyince diğerleri de ‘Sen de teröristsin’ diyor. Bu ortaya çıkan tablonun sonucunda insanlar Araplar ile koalisyon yapılmasını istemedikleri bir partiye, yani ‘Yeter ki Bibi olmasın’ ittifakına oy vermemeye karar verdiler. Nitekim onlar 50 sandalyede kaldı, Bibi 64 sandalye aldı. 5-6 sandalye de başka bir Arap partisinde, dışarıda kaldılar. 2-3 tane parti de yok oldu. İnsanlar yani ne yapmak gerektiğine karar verdi. Madem biz kendimizi demokratik sayıyoruz, özgürlükçüyüz, demokrasinin gereğini yerine getirmemiz ve bunu kabullenmemiz lazım. Ama seçilemeyen adamlar bile ‘Bunlar faşist’ diyor. Bir faşistliğini görürsen burada bir devlet var. Öyle bir adalet sistemi var ki cumhurbaşkanını hapse atmış beş sene. Bu adalete güvenmeyeceksin de kime güveneceksin? Hepsi aynı adamlar, sadece sayıları farklı. Bu sayılar bu partilere iştah getirir. Maç oynatmayacağız gibi şeyler söylüyorlar, bütün bunlar palavra. Bakanlık alsa bile böyle bir söylemin yeri yok, yapılabilmesi için yasanın çıkması lazım.”
‘Mavi Marmara keşke olmasaydı, Türkiye ile dış ticaret hacmi 2 milyar dolar idi, bugün 10 milyar dolara koşuyoruz’
Sadi, Türkiye ile İsrail arasında dört sene sonra nihayet büyükelçiler atanmışken, Netanyahu hükümetinde gidişatın değişip değişmeyeceğini de değerlendirdi. Sadi’ye göre Erdoğan İsrail’le bozuşmak için uzlaşmadı, menfaat ve beklentileri için uzlaştı:
“Türkiye ile olan ilişkiler kimse tarafından bozulamayacak. Kimse derken İsrail devleti ve sistemi içinde Türkiye ile ilişkilerin bozulmasına neden olacak bir eylem olmayacaktır kanaatimce. Türkiye tarafından da bu ilişkinin devam edeceğinin mesajı da sözlü beyanı da Erdoğan’ın Netanyahu’yu bizzat arayarak ifade ettiğini basında okuduk. Erdoğan, İsrail ile bozuşmak için uzlaşmadı. Bir takım menfaat ve beklentiler olduğu için uzlaştılar. Dünyadaki her şey parayla ilintilidir. Mavi Marmara keşke olmasaydı. Türkiye ve İsrail arasındaki dış ticaret hacmi 2 milyar dolar idi. Bugün 10 milyar dolara doğru koşuyoruz. Bu sene 10 aylık dönemde İsrail’den Türkiye’ye giden turist sayısı geçen seneye göre 6 misli arttı. Bizim aramızda bir espri vardır, ‘Türkiye bize yakın bir ülke, çok seviyoruz. Tam bizlik bir ülke, hiç yabancılık çekmiyoruz. Baklava bile var, daha ne istiyorsunuz? İsrail’de de var, orada da var’.
‘Orada 50 Hamaslı adam var ya da yok, İsrail onların ne yaptığını biliyor’
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun İsrail’in Hamas’tan isimlerin sınırdışı edilmesi talebini reddettiği yansırken, Rafael Sadi, genel gidişatta bir değişiklik öngörmedi:
“Mevlüt Bey, Filistinlileri çok seviyorsa, Gazze’de 2 milyon kadar insan var, hepsini alsın tepe tepe kullansın. Orada 50 Filistinli, Hamaslı adam var ya da yok. İsrail onların ne yaptığını biliyor. Ama bunu söylemesi lazım, peki başka ne isteyecek diye… Büyükelçiler atandı, resmi gazetede de yayımlandı. Herhalde önümüzdeki haftalarda büyükelçi görevine başlar. Yapılması gereken sırada bekleyen neler var? Önce kanaatimce Türkiye diyecek ki ‘Filistinlilerin yanında olacağız’. O zaman diyecekler ki ‘Gel Filistinlilere yardım edeceksen et. Kudüs kırmızı çizgimizdir diyeceğine fiilen masada konuşalım, diplomatik olarak anlaşalım’. Çünkü esas konu İsrail ile Filistin’in iki ayrı devlet olarak devam etmesi. Bunun için de Filistin’in İsrail’in varlığını kabul etmesi lazım.”
‘Kimse kimsenin gözünü karartmasın, hayat devam edecek’
Sadi, Netanyahu dış politikasında ABD ile yahut İran de bir değişiklik beklemezken, ‘kim yazdıysa’ dünyanın içinde bolca para bulunan bir senaryoyu oynadığı görüşünü aktardı:
“Amerika ile de hiçbir şey olmaz. Bütün dünyada bir tiyatro oynanıyor, bir senaryo var. Senaryoyu Pentagon mu kim yazdıysa hepimiz oynuyoruz. Bütün devlet adamları da ellerinde textlerle ‘Sen bunu yapacaksın, ben bunu yapacağım’ diyorlar ve işin içinde çok büyük paralar var. Bütün liderler de ortaktır diyorum. O savaşacak, o ona ateş açacak. İran’da da bir şey olmayacak. Kimse kimsenin gözünü karartmasın, hayat devam edecek.”
CEYDA KARAN