Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olan Ufuk Ulutaş, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde lisansını, Ohio State Üniversitesi Tarih Bölümü’nde yüksek lisansını ve Ankara YBU Uluslararası İlişkiler’de Suriye’deki DAİŞ varlığı üzerine doktorasını tamamladı. Kudüs İbrani Üniversitesi’nde İbranice ve Ortadoğu politikası dersleri aldı. Mershon Uluslararası Güvenlik Çalışmaları Merkezi’nde araştırma asistanı ve Melton Yahudi Çalışmaları Merkezi’nde önce Samuel M. Melton ardından George M. & Renée K. Levine araştırmacısı olarak çalıştı. Ohio State Üniversitesi’nde dünya tarihi dersleri verdi. SETA DC Ortadoğu Program Koordinatörlüğü’nü yürüttü. Mogadişu merkezli Heritage Institute for Policy Studies isimli düşünce kuruluşunun yönetim kurulunda yer aldı. Halihazırda SETA’nın Dış Politika Direktörü olarak görev yapan Ulutaş, Akşam Gazetesi’nde köşe yazmakta ve TRT Haber kanalında “Küresel Siyaset” isimli haftalık televizyon programını yapmaktadır. Ortadoğu siyaseti ve tarihi, İsrail siyaseti ve Yahudi tarihi, Türk dış politikası ve ABD’nin Ortadoğu politikası üzerine çok sayıda akademik makale ve rapor kaleme aldı. “The State of Savagery: ISIS in Syria” isimli kitabın yazarı olan Ulutaş, Suriye, Filistin, İsrail ve devlet dışı şiddet kullanan aktörler üzerine yoğunlaşmaktadır.
Ufuk Ulutaş aslında ve tam kelimesi ile Türkiye dış işlerinin borazanıdır.
Dışişleri Bakanlığı kuruluşu olan SETA kurumununda başında olup İsrail karşıtı yazılar yayınlayarak düşmanca tavır takınma görevi üstlenmektedir.
Yazılarındaki incilerden bazılarını takdim etmek istiyorum:
İsrail denildiğinde akla ilk gelen nedir?
İsrail denildiğinde akla öncelikle işgal kavramı gelir. İsrail bir “işgal” devletidir. Daha sonra farklı kavramlarla özdeşleştirilebilen bir ülke oldu ama İsrail denildiği zaman işgal üzerinden ilerlemekte fayda var. 1948’de resmen kurulmasıyla birlikte kendilerine önerilen toprak parçasını her geçen gün daha da genişleten ve geldiğimiz noktada 1948’e göre toprak parçasının katbekat daha fazlasının üzerine devletçik kuran bir yapıdan bahsediyoruz. Bu yapının o noktadan teritoryal olarak bu noktaya gelmesinin asıl sebebi işgaldir. İşin içerisinde Suriye, Lübnan, 1967 öncesindeki Mısır ve Ürdün topraklarının işgali söz konusu. En önemlisi de Filistin topraklarının işgali var.
Ufuk Bey, BM kararı ile kurulan İsrail Yahudi Devleti’nin yok edilmesi için bütün Arap ülkelerince saldırıya uğradığını ve bu nedenle de kazanmak zorunda kaldığı savaşlar sonucu toprak kazandığını belirtemiyor haklı olarak. Çünkü amaç tarihi gerçekleri saptırmaktır. Filistin toprakları derken ne o tarihte ne de şu anda Filistin diye bir devlet hatta Filistinli diye de bir millet olmadığı için Filistin topraklarının işgali de söz konusu olamaz. Ama kimsenin ağzı torba değil ki büzesin ağzı olan konuşuyor.
ABD gibi bir ülke nasıl oluyor da İsrail’in istediği gibi hareket ediyor? Bunun arkasında İslam karşıtlığı mı var?
Salt İslam karşıtlığı olarak okumamak lazım bence. Tek bir sebebe de indirgemek doğru olmaz. Bunun önemli bir sebebi ABD içerisindeki İsrail lobisinin gücü. Her ne kadar bastırılmaya çalışılsa da ABD için bu gücün ne anlam ifade ettiğini biliyoruz. Bu konuda yazan John Mearsheimer ve Stephen M. Walt gibi akademisyenler ciddi sıkıntılar yaşadılar. ABD’de kitaplarını bastıracak yayınevi bulamadılar ve bu sebeple ülke dışında bastırdılar. Böyle bir vaka var ve bu vaka kendisi hakkında konuşulmasını bile yasaklıyor, bu güce sahip. ABD’deki her karar değil ama İsrail’e yönelik birçok kararın alınmasında lobi oldukça etkili. Burada altı çizilmesi gereken en önemli konu bir rasyonalitenin olmayışı. Yani ABD İsrail ve İsrail-Filistin meselesiyle alakalı attığı adımlarda bir rasyonalite aramıyor. Benzer şekilde ulusal çıkar da aramıyor.
İş geldi İslam düşmanlığına. Halbuki ne İsrail-Filistin meselesinde ne de ABD-Arap ilişkilerinde İslam ile ilgili bir sorun yok. Mesele petrol, para ve iktidarlar meselesidir. İşim dini düzleme kaydırılma isteği sanırım AKP iktidarının siyasi varoluş sebebidir.
ASRIN ANLAŞMASI FİLİSTİN’İN TASFİYESİDİR
Şu anda tartışılan “Asrın Anlaşması” Filistin’de ne öngörüyor?
On yıllara yayılmış bir barış sürecinden bahsediyoruz. Hep şöyle bir ifade kullanılır: “Barış süreci” denilen kavramda barış hiçbir zaman olmadı, her zaman süreç oldu. Yani bir süreç devam etti ama barışa yönelik adımlar yeterince atılmadı. Ve bütün süreçlerde baskılar hemen hemen hep Filistinli taraf üzerine yoğunlaştı. İsrail üzerinde yeterince baskı oluşmadığı için genelde çekimser kalan taraf oldu. Bütün bu on senelere yayılmış barış sürecinin hiçbir noktasında şu an “yüzyılın anlaşması” olarak lanse edilen anlaşma, metin veya dayatmadaki (Ben bir teslim tutanağı diyorum) gibi Filistin’in tamamen tasfiyesine yönelik bir belge, bir yaklaşım ortaya koyulmadı. Daha önceki çabalardan en büyük farkı bu. Kamuoyuna yansıyan metne göre Filistin tasfiye edilerek İsrail için bir sorun olmaktan çıkarılıyor.
Ufuk Bey bu konuyu da eksik veya hatalı değerlendiriyor. Asrın anlaşması kendisinin bu yazıyı yazdığı tarihten 3 sene geçtikten sonra daha iyi anlaşılır durumda okunabilmeli ve amacın dünya insanlık hatta Filistin barışı olduğunu anlamaması kendisi açısından endişe vericidir. İsrail büyükelçiliğine soyunan bir beyefendinin bu görüşler ile ve İsrail düşmanlığı isterseniz karşıtlığı da diyerek yumuşatabiliriz. İki komşu arasından, yani İsrail ve Filistin arasında bir barış oluşturmaktan çok nifak sokucu olma ihtimali mevcuttur. Merak ediyorum bu görüşteki bir kişi nasıl Filistinli kardeşlerine yardımcı olabilecektir.
Ufuk Ulutaş bu ifadelerle kalmayıp İsrail Devleti’nin de meşruiyetini de sorgulayabilmektedir. Ne netice alır önemli değildir tabii ama beyefendinin nasıl biri olduğunu ortaya koyar.
https://kriterdergi.com/dis-politika/israilin-mesruiyet-sorunu
Tabii İsrail Yahudi Devleti henüz kendisine agreman vermiş değil. Verdiyse de kısa zamanda geri dönüş vermesi gerekir. Bu makama seçilecek büyükelçinin kıymetli dostumuz Namık Tan, Feridun Sinirlioğlu ve Ekrem Güvendiren abimiz kalitesinde ve uzmanlığında olması gerekir. Sanırım saygıdeğer Türkiye dışişlerinde bu ismler gibi daha bir çok saygın kıymetli insan mevcuttur.
RAFAEL SADİ
İsrael devletinin , Ufuk Ulutaş ismindeki
kişiyi , isterse büyükelçi olarak
kabul etmiyebilir. Değerli dış işlerinde
yetişen kaliteli hariciler varken, büyük
bir antisimitin medina topraklarında
olması kabul edilemez. Lütfen
Rıfat kardeşim, bu bilgileri medina
okusun .Senin yazdıklarını okusun.
On yıl münasebetlere ara verilmişti.
Bir on yıl daha bekliyebiliriz.
Netanyau , tekrar başbakan olursa
reis yine onun için KATİL diyebilecek mi?
Soğanın tatlısı olmaz.
Saygı ve sevgilerimle